28 Nisan 2015 Salı

MASAL

Bir gün, bir adam bir kadın sevdi
Güneş şuası saçları bukle bukle
Bahara rengini veren gözleri ela
Yaz sabahları kadar aydın çehresi
Gözlerindeki ışıltı yıldız sağanağı

Bir kadın sevdi adam ama gizlice
Asırlık köhne bir sırrı saklar gibi
Sustu adam, derin sükûta durdu dili
Toprak altındaki cevherler gibi
Mahzen etti duygulara kalbini

Adam bir gün bir kadın hayal etti
Aynı saç, aynı yüz hem aynıydı gözleri
Rengârenk boyandı hem birden,
Gecenin şebreng atlas perdesi.
Kurduğu hayalin sıcak koynunda
Daldı adam, huzurlu bir uykuya

Bir rüya gördü adam, hem nasıl bir rüya
Ya mavisi ya kendisi başkaydı semanın
Bülbülleri susmuş, güller dile gelmiş.
Buluttandı yolları bu garip dünyanın
Neden sonra, adam bakıp kaldığı yerde
Elindeki yeşil taşlarla kendisini gördü kadının.
Ve sonra başka bir sabaha uyandı adam.
Ruhu henüz üstünden inmemişti bulutların.

Bir gün bir kadın, bir adam sevdi
Geçip karşısına adamın “seviyorum“ dedi
Adam almadı üzerine bu sevgiyi, sustu.
Kadını şaşkınlığa, kendini yalnızlığa mahkûm etti.
               
Bir gün, bir adam bir kadını terk etti.
Aynı saç, aynı yüz hem aynıydı gözleri.
Adam yarım bırakarak bu hikâyeyi, gitti.
Kendi bile sebebini bilmiyordu hâlbuki. 

12 Nisan 2015 Pazar

GİZLİ AŞK

Bir isim vermek gerekir mi her şeye?
Apansız ayrılıklara mesela,
Yahut amansız yalnızlıklara
Bir gece vakti ciğere dolan puslu havanın
Yükselmesine, semaya derin ah olarak…
Ne beyhude, ne boş bir uğraş hâlbuki
Her yaşanmışlığa isim bulmaya çalışmak

Gecenin koynunda demlenip
Ruha damlar durur sessizce,
Saklanıp kalbin en tenhasına
Yer eder sahibinden bile gizlice,
Zaman olur mahkûmudur insan onun,
Zaman olur yer ile yeksandır,
O devasız vehmi sillesiyle…
Canı boğaza getirir bir an,
Bir saat zembereği gibi
Sallanır durur ruhlar pençesinde
Bir vuslat bulutuna, bir firkat çukuruna

Gerekir mi her şeye bir isim vermek?
Bir kelime bulmak, bir tanım yapmak,
Ve bu kadar tesirli bir şeye
Ne kadar manasız değil mi?
Sadece gizli bir aşk demek…

1 Nisan 2015 Çarşamba

GAZEL

Çıkmış haşin zeban ile va'aza halkı itap eder
Sorsan ol softa-yı nadana ne hoş hitap eder

Her dem meayib-i alemi verir de nazara
Saysa kusurat-ı nefsini mücelled kitap eder

Gah vicdan u gönül gah tüm ervah olur rahnedar
Şiddet-i avazıyle nice canı harap eder

Şebreng hicap çeker, sema-yı alem-i hayale
Ye’is ile, müteheyyic kulubu bitap eder.

Uzun etme Fadi, hikmet-amiz kelamın zira,
Haddini aşan eşya, tersine inkılap eder

OYUNCAK

Vurdu umut kıyımıza bir bir
Müteselsil kahır dalgaları
Hüznün o muhkem elinden
Zaten kaçımız kurtardı ki yakasını
Bırakıp omzumuza yükünü
Geçip gidiyor ömrümüzden günler
Sıradanlık rüzgârı ile solgun
Heyecansızlıktan yorgun ruhlar
Bilmem ne zaman sönmüş feriyle,
İç karanlığımızı aydınlatmıyor gözler
Kelepçelenmiş elleri iradenin
Şevkin prangalanmış ayakları
Bu mük’ap acizlik içinde,
Beden, nefsin oyuncağı…